28 Nisan 2016 Perşembe

Mahkum Mahfuz




Belli ki evden hazırlıklı gelmişti. İçinde minisinin bedenini çok az örttüğü
geceliğinin üstünü, uzun tülü tamamlıyordu. Gecelik siyahtı.
Melis’in teni bembeyaz ve dipdiriydi. Selim karısını hiç böyle süslü
ve kendisi için hazırlanmış olarak görmemişti. Neden böyle yapmamıştı
ki? Oysa böyle bir hazırlığın ne kadar güzel olduğunu şimdi görüyordu.
Melis, Selim’in hayranlık dolu bakışlarında, içindeki eksik duygularını
tamamlamaya, beslemeye çalışıyordu. Her gece farklı fantezilerle
eşinin gecesini süslemiş “Ben herkesten daha arzuluyum ve özeniyorum
senin için.” mesajı vermişti. Oysa eşi hep gündüzden kalma yorgundu.
Kendisi de bir kadındı; arzuları vardı. Bunu eşi hiç düşünememişti.
Eşine her arzu dolu mırıldanışlarının kendisini ne acılar içinde
kıvrandırdığını şimdi daha iyi hissediyordu. Selim bir başkaydı...
Bu gece, bu otel odasına gelinceye kadar, birbirine iki yabancı ten, yürekleriyle
sıcak bir sohbette buluşmuşlardı. Buraya kadar her şey normaldi;
affedilir bir yanı vardı. Şimdiden sonrasında neler olacaktı? Arzu
ve şehveti yüzüne, tenine çizip işlemiş şuh bir kadın bir tarafta duruyor;
içindeki arzuların damarlarına hızlı pompa yapmasına engel
olamayan erkek diğer yanda... İkisi de sohbete kaldıkları yerden de-
vam edemiyorlardı. Sohbetin havası değişmişti. Sevişmek vardı ruhlarında...
Sabit iki bedenden çıkıp otel odasında dolaşan iki ruh, “Çılgın
arzuları mutlu etme zamanı” diye dans ediyordu. Hem de bedenleri
donup kalmışken... Adam güç belâ kolunu kımıldattı ve en yakın
nesne olan sandalyeye dokundu.
-Buyur tabi... Otur!
Melis gözlerini Selim’den ayırmıyordu. Bedeni alevin raksı gibi kıvrılıyordu.
Otururken bacaklarının görünen bölümüne özellikle dikkat
çekecek hareketler yapmıştı. Selim, yakaran bakışıyla “Avuçlarının
arasına al beni!” diyen bir kuş görüyordu karşısında âdeta.
Selim kendini hiç bu kadar aptal ve çaresiz hissetmemişti. Melis’e dokunamazdı.
O’na, “Sen benim namusumsun. Bana aitsin.” diye sarılan
bir kocası vardı. Tıpkı kendisinin de eşine sarıldığı gibi. Üstelik
Bahri kendisinin de samimi arkadaşıydı. Şu ân o iki masum insan yataklarında
yatarken, Selim ve Melis şeytanın insan kılığına bürünmüş
hâlleri miydi?
Derin bir “Off!” çekti içinden. İzin vermemeliydi bu durumun daha da
ilerlemesine. Yerinden kalktı birden...
“Pardon! Lavaboya gitmem lâzım.”
Kaçmak istiyordu odadan. Nasıl karşı koyabilirdi ki bu güzelliğe? Bedeni
kaskatıydı. Acıyla arzunun savaşını yaşıyordu genç adam. Çeşmedeki
su yüzünü, düşünceleri de beynini yıkıyordu âdeta. Şu ân burada
olması da çözüm değildi. Kapıyı açtığında bir ân önce tenine sahip
olmak istediği kadın karşısında olacaktı. O da son noktayı koymak
için sabırsızlıkla bekliyordu. Bir ân önce sabahın olmasını ve bu odadan
çıkmayı düşledi adam. Böylece masum insanlara ihanet etmemiş
olacaklardı.
Kadının alevle dansı devam ediyordu sandalye üzerinde...
Mahkum Mahfuz adlı kitabımın "Bir Mektubun Satır Aralarında" öyküsünün içinden gerçek bir serüvene yolculuk yapmak istermisiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder