20 Nisan 2018 Cuma




***BENİM ADIM:ÖKSÜZ!***


O gün, karşı komşunun diktiği çiçekli elbiseyi giydirmişti bana Babaannem. Şaşkındım ve bir o kadar da mutlu. Kendi etrafımda döndüğümde eteklerim açılıyor, bacaklarımın gözükmesi hoşuma gidiyordu. 

Zıplaya zıplaya adı Fışkıran olan çeşmemizin yanına gittim. Bakracın içini bir güzel yıkayıp doldurdum. O arada yan komşumuzun oğlu Şükrü bana bakıyordu. Bu bakış farklıydı anlam veremedim. Üzerimdeki elbisenin bana verdiği mutlulukla pek de önemsemedim. Dolan bakracı aldım. Eve doğru yürürken sesler duydum. Dedemle, Babaannem birbirlerine; “Nasıl olur?”, “Nasıl yaparız?” gibi çok da anlamadığım cümleler kuruyorlardı. Bakraçtan üstüme su döküldü. Bakracı elimden yere bıraktım. Tahta merdivenlerin üçüncü basamağında, içeriden gelen sesleri dinlemeye başladım. Kapı gıcırtıyla açıldı. Zaten kötürüm olan Babaannem bana bakıyordu, ben eteğime. “Melek gel yanıma kızım.” dedi. “Babaanne ben ıslatmadım.” dedim. Eteğime baktı, gülümsedi. “Gel kızım.” dedi. Sesi titriyordu. Gözleri biraz yaşlılıktan biraz da adını sonradan koyabildiğim duygusallıktan buğulu buğulu bakıyordu. Sevgisini gösteren bir kadın değildi. Yapılması gerekeni sert bir ifade ile anlatır, olmazsa sesini yükseltir, o da olmazsa cezalandırırdı. Peki, bu kadar sert bir kadının bana bu bakışı neydi? Yaklaştım, yanına oturdum. Başımı sevdi ve anlatmaya başladı; “Bak kızım, şimdi Dedenle bir yere gideceksiniz. Burası senin gibi çocuklarla dolu büyük bir yer. Orada öğretmenlerin de var. Senin istediğin yemekleri yapacak annelerin, seninle oynayacak arkadaşların olacak.” Babaannemin söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. Suyu üstüme döktüm diye kızmadı ya önemli olan oydu. Sonuçta Dedemle gezmeye gidecektim.

Babaannem elime çamaşır dolu bir poşet verdi. Nedenini sorduğumda, “Bunlar yanında dursun lâzım olacak kızım.” dedi. Gözünden yaş aktığını gördüm. Eliyle sildi, “Toz kaçtı.” dedi. Sonra hiç yapmadığı bir şey yaptı… Bana sarıldı… Bende sarıldım Babaanneme. Sonra Dedemin eline yapıştım, “Hadi gidelim.” dedim.

. . .
Kocaman bir bina, çocuk sesleri ortalığı çınlatıyor. Dedem; “Git oyna kızım, çok koşup terleme sonra üşütüp hasta olursun.” dedi. Hem git diyordu, hem de elimi sımsıkı tutuyordu. Yüzüne baktım. Dedem benim yüzüme bakmıyordu. Bir kız gelip elimden tuttu. Onunla diğer çocukların yanına gittik. Çeşit çeşit oyunlar oynadık. Burada ne kadar çok çocuk var! Yakan top, ara sıçanı, saklambaç… Daha birçok yeni oyunlar öğrenmiştim. Bir oyundan diğerine geçiyor, sürekli oynuyorduk. Saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Hava kararıyordu. Dedemi arıyordum her yerde. Dedem yoktu. Koskoca bahçenin her tarafına bakmıştım. Ah bu Dedem! Neredeydi? Başımı kaldırdım. Kocaman binayı fark ettim. Yüksek ve geniş merdivenlerden Dedemi aramak için yukarı çıkmaya başladım. Oyun oynadığım çocukların merdivenin çeşitli yerlerinde durup bana baktıklarını gördüm. Neşeli değillerdi. Az önce çığlık çığlığa oyun sesleri yükselen bahçeden çıt çıkmıyordu.

Büyük demir kapıdan içeri girdim. Adımlarımı atarken sağ tarafa baktım. Bir oda da dört, beş kişi vardı. El işaretiyle beni yanlarına çağırdılar. “şey” dedim. “Şey, ben Dedemi arıyordum. Biraz oynayacaktım, sonra gidecektik. Onu gördünüz mü? Dedemi…”

Oda buz gibiydi. Üşüdüm. Sonra Babaannemin bana verdiği poşet aklıma geldi. İçinden hırkayı çıkarırken neden hırkayı koyduğunu anlamaya başlıyordum. Aynı anda yanında durduğum kadın bana, burasının Sinop Kız Yetiştirme Yurdu olduğunu ve artık burada kalacağımı; onlara “Anne”, erkek görevlilere “Baba” demem gerektiğini ve uyulması gereken kurallar olduğunu… Bir şeyler anlatıyordu. Onu dinlemek istemiyordum ki ben! Diğer tarafa döndüm; “teyze” dedim. “Dedem beni bırakmaz buralarda. Merak eder şimdi nerede kaldım diye! Beni Dedeme götürsene?” Bir şey demedi. Kafasını öne eğdi. Diğerine, diğerine, bir diğerine sordum… Ve ben hâlâ soruyorum; “Dedem beni neden kız yetiştirme yurduna bıraktı?”

Evet! O ân, tamda o ân, benim adım konmuştu…
Benim adım: ÖKSÜZ!

Üçüncü Sinema Başlıklı Kitabımın içinden
Melek KIRICI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder