8 Şubat 2017 Çarşamba

ENGELSİZ HAYAT

ENGELSİZ HAYAT



 Sınavı kazanmıştım. Ben ve ailem çok heyecanlıydık. Anneme, ilk görevimidoğuda bulunan güzel şehirlerimizden birinde yapacağımı söylediğimde daha damutlu olmuştu. Annemin, kimselerin ulaşıp bozamadığı doğal güzelliklere vekişilere ayrı bir zaafı vardır. “ Ooo bu harika! Çok sevindim. Tertemizbakışlarla şımarmaya fırsat bulamamış çocukların olacak…” dedi.

 Çar ve Korni dereleri arasında geniş bir ovaya kurulmuş doğal, tarihi vekültürel değerler bakımından büyük bir turizm potansiyeline sahip güzel birşehirdi Muş. Muş’un Varto ilçesine 20 km uzaklıkta olan Kayalıkaya köyü MustafaKemal İlköğretim okulunda görev yapacaktım. Okula çok yakın misafirhanenin birodası bana tahsis edilmişti. Diğer odada da adının Emine olduğunu öğrendiğim EmineHanım kalıyordu. Köyün Ebesiydi. Odam tertemizdi. Yemyeşil, üzerinde birçokağacın bulunduğu bir bahçeye açılıyordu pencerem. Emine Hanım kırklıyaşlarında, güleç yüzlü bir bayandı. Odamın kapısını vurup kendi odasına beniçaya davet etti. El emeği kilimler odayı çepe çevre sarmıştı. Çay mis gibikokuyordu. Annemi anımsadım.. Kendisine abla diye hitap etmemi istemişti. Emineabla Muş’lu olduğunu, bu köyde ebe olmadığı için gönüllü hizmet verdiğinisöyledi. Çay içimi ısıtmıştı.

 Üç takım elbisemden, resmiyetin önemini daha iyi hissettirdiğinidüşündüğüm için siyah takım elbisemi seçip hazırlandım. Çocuk sesleriniduyuyordum. Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Aynada kendime bakıp çıktım.Odamın kapısını örtüp ilerlemek üzere yoluma döndüğümde elinde bir demetpapatyayla gözümün derinliğinden içime sımsıcak akan bir bakışla karşılaştım.Saçı yana taranmış mavi ve beyaz renklerin birleşimiyle el örgüsü bir kazağıniçinde duruyordu çocuk. Baktım, durdum, gördüm …

 Ona sarıldım. Teşekkür edip adını sordum. “Mehmet” dedi. Elimi tuttu veokula beraber gittik. Okul tek katlıydı. Dört öğrenci sınıfı, bir müdür odasıbir de öğretmenlerin odasının bulunduğu insanın içine hoşluk veren bir binaydı.Müdür Bey ve Öğretmen Zalihe Hanım beni selamlayıp çevre, okul ve öğrencilerhakkında kısa bir bilgi verdikten sonra sınıfımı gösterdiler. Sınıfımagirdiğimde kendimle gurur duyuyordum. İçimde hiç olumsuz düşünce yoktu.Başaracağım diye haykırmak istediğimi sanırım hiç unutmayacağım. Çocuklarayakta beni karşılamışlardı. Hem elimle hem de sözlü olarak oturmalarınıistedim. Mehmet üçüncü sırada oturuyordu. Sınıfta  nefes sesi bile duyulmuyordu. “Siz benim ilköğrencilerimsiniz. Benim adım Nur.” dedim. Sessizlik devam ediyordu. Tek tektahtaya kalkıp kendilerini tanıttılar. Cevaplar yaklaşık hep aynıydı. Annebabalarının isimleri, kaç yaşında olduklarını ve büyüyünce ne olmakistediklerini söylediler. Mehmet öğretmen olmak istiyormuş..

 Yarınki ders planını gözden geçirip uykuya daldım. Yorulmamıştım fakatçok uykum gelmişti. Ertesi gün aynı pırıltılar beni, eller yanda sımsıkı kapalısaygı duruşunda bekliyorlardı. Günaydın diyerek oturmalarını istedim. Artıkbirbirimize alışmaya başlamıştık. Mehmet’in gözleri pırıl pırıldı. Hemen yansıradan bir ses yükseldi: “Öğretmenim bir şiir öğrendim okuyabilir miyim? “ “Tabi Nevin seni dinliyoruz.”


“Davet

Dört nala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli
Ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!”



 “Aferin Nevin çok güzel okudun” diyerek diğer çocuklara sordum: Başkaşiir bilen var mı? Ses çıkmadı. Herkes beni dikkatle dinlerken Mehmet dışarıbakıyordu ve bunu sürekli yapıyordu. Bize katılması için seslendiğimi deduymadı. Yanına yaklaşıp dokundum. “Bildiğin bir şiir var mı Mehmet? “ dedim.“Hayır öğretmenim fakat şarkı söyleyebilirim.” dedi. Bize güzel bir şarkısöyledi. Ama gariplik vardı Mehmet’te. Bunu öğrenmeliydim.

 Teneffüste Müdür Bey ve Zalihe Hanım öğretmenler odasında çayiçiyorlardı. Yanlarına yaklaşıp Mehmet’in durumundan bahsettim. Zalihe Hanım daMehmet’in bu durumunun sürekli olup olmadığını görmek için uzun zamandır onugözlemlediğini, okulumuzda Rehberlik Öğretmeninin bulunmadığını fakat şehirdebu işi yapan arkadaşı olduğunu, bize yardımcı olabileceğini söyledi. Kendisiniokulumuza davet ettik. Kendisi Mehmet’e bir takım testler uyguladı. Ailesiylegörüşmeler yaptı. Bizlere, “Bazı çocukların bedensel özellikleri ve/veyaöğrenme yetenekleri, bu çocukların eğitiminde bireyselleştirilmiş eğitimprogramlarını, yani özel bir eğitimi gerektirecek ölçüde normalden farklıdır.Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim hizmetleri yönetmeliğinde özel gereksinimiolan çocuklar “özel eğitim gerektiren birey” terimi altında “Çeşitlinedenlerle, bireysel özellikleri ve eğitim yetenekleri açısından akranlarındanbeklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren birey olarak tanımlanmaktadır.”dedi.Yani Mehmet’de “özel eğitim gerektiren birey” olabilirdi. Herkesin desteği veonayı ile Mehmet’in Rehberlik Araştırma Merkezine gönderilmesine onay verildi.Rehberlik öğretmeni Melek Hanım, bu konuda herkesi bilgilendirdi. Bu yolculuksırasında Mehmet’e ben de eşlik ettim. RAM’da testler uygulandı Mehmet’e.Eğitsel Değerlendirme Kurumu, Özel Eğitim Kurumu .. Hepsinin kontrolünden geçenMehmet’in artık tanısı konmuştu. Mehmet okulumuza geri dönüyordu fakat artıkadı değişmişti. Artık o kaynaştırma öğrencisiydi. Bizim üzerimize düşen iseMehmet’in yetersizliğinin engele dönüşmesini engellemekti. İlk olarak Mehmetiçin uzman komisyonla birlikte Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı hazırladık.Onun için ayrı bir çaba harcamalıydım. Diğer öğretmenleri, müdürü, Mehmet’inailesini, arkadaşlarının, hatta arkadaşlarının ailelerini bile bilgilendirdim.Herkes ama herkes bana destek oldu. Sürekli işbirliği içindeydik. Uzun dönemlihedefler, kısa dönemli hedefler, belirlenen hedeflere ulaşmada kullanılacaköğretim yöntemleri, destek hizmetler( okulumuzda özel eğitim sınıfı bulunmadığıiçin Mehmet her hafta mutlaka şehre gidip gerekli yardımı uzman kişilerdenalacaktı.).. Çok çalışmalıydım..
                   
 Nevin zeki, hareketli, sorumluluk sahibi bir çocuktu. Onunla özel olarakkonuştum. Nevin’den Mehmet için derste ders ile dışarıda çevre ile ilgiliolmasını sağlamasında yardımcı olmasını rica ettim. Sorumluluk almayı seven buöğrencim sevinerek kabul etti. Nevin bitmez tükenmez enerjisi ve dikkatliilgisi ile Mehmet’i bir dakika bile yalnız bırakmıyordu ve bunu çok severekyaptığını fark ediyorduk. “Spor, müzik ve diğer derslerde Mehmet’e özelprogramlar hazırlamıştık. Milli Eğitim Bakanlığının verdiği listelerde debelirtildiği gibi her eğitimi özeldi Mehmet’in.
 Müdür Bey ve Zalihe Hanım özel saatler ayarlayıp haricen bu genişkapsamlı eğitimde bana büyük destek oluyorlardı. Annesi, babası, kardeşi de bumücadelenin indeydi. Mehmet’in ne gözünün dalmasına izin veriyorduk ne deduymamasına..  Sürekli dikkatini açıktutmasını sağlıyorduk. Mehmet’in rahatsızlığı hafif derecede olduğu için buyapılan programa hızlı cevap vermeye her geçen gün bizleri şaşırtmayabaşlamıştı. Dersleri dikkatle dinliyor cevap vermek için arkadaşlarıyla yarışediyordu. Nevin gün boyunca sıkılmadan usanmadan sürekli yanında idi. Her haftaşehre gidiyor özel eğitim desteğini alıyordu. Bazen bu yolculukta  Mehmet’e arabaları olduğu için Nevin veannesi eşlik ediyordu.

 İlköğretimi tamamlamıştık. Mehmet teşekkür belgesi almaya hakkazanmıştı. Nevin ise okul birincisi olmuştu. Artık lise eğitimleri için şehirmerkezine gideceklerdi. Mehmet ve diğer çocukların bana kattığı değerleri,onların sayesinde öğrendiklerimi paylaşmayı, dayanışmayı nasıl pekiştirdiğimizisayfalarca yazabilirdim.Meslek hayatıma merhaba dediğim bu çocukları mezunetmeden ayrılmamıştım Muş’dan. Liderdim, başarılıydım, seviyor ve seviliyordum,anılarım  vardı..

 İzmir’i çok seviyordum ve tayinimin İzmir’e çıkması beni sevindirmişti.Nevin de Mehmet ile aynı liseye gidecekti. Onu bırakmayacağını, merak etmememisöyledi her zamanki enerjisiyle. Mehmet daha duygusaldı. Belki konuşsaağlayacaktı.. Vedalaşmak zor. “Beni bulun çocuklar, lütfen ziyaretime gelin.”  Hep birlikte “Söz öğretmenim söz.” dediler.Ebe Emine abla, Müdür Bey, Zalihe Hanım, Mehmet ve diğer öğrencileriminvelileri hazırladıkları hediyeleri bana sunarak şölen havasında Muş’dan beniuğurladılar.İlk görevimi yerine getirmek için geldiğim bu şehirden çok şeyöğrenmiş olarak dönüyordum. Annemin de dediği gibi “ Tertemiz bakışlarlaşımartılmaya fırsat bulamamış çocukların olacak.” Evet anne tertemiz çocuklarımoldu şımartılmamış..

 İzmir, yatlar ve gemilerle çevrilmiş uzun ve dar bir körfezin başındayer almış, canlı bir şehir olması hep ilgimi çekmişti. Annem İzmir Konak’dayeni evimizi tutmuş eşyaları bile yerleştirmiş beni bekliyordu. Konak’da AliErentürk İlköğretim Okulu’nda göreve başlamıştım. Çok kalabalık bir sınıftı.Değişmeyen, çocukların temiz bakan gözleri ve ışıltılarıydı.  Yeni öğrencilerimle de başarı çizgisinde,belirlediğim hedeflerle başarı yolunda sevgi, bilgi ve paylaşımı da öğrenerekilerliyorduk.

 Nevin ve Mehmet başarılı bir lise hayatından sonra ikisi de Muş AlparslanÜniversitesini bitirmişlerdi. Mehmet müzik öğretmeni olmuştu. İlköğretimyıllarında söylediği şarkı kulaklarımda yeniden can buluyordu şimdi. Nevin iseTürkçe öğretmeni olmuştu.
Başarılarına aşkta eklenmiştiartık. Düğünlerine davet ettiler ama gidemedim. Bende iyi anlaştığım, aynıışığı gördüğüm zeki, hoş bir erkekle evlenmiştim. Oğlum Toprak hepimizden birparça almıştı. O güzel bir çocuktu.

 Toprak çizgi film izliyordu ve televizyonun sesi çok açıktı. Telefonunsesini zor duydum. Arayan Mehmet’di. “Öğretmenim biz İzmir’deyiz müsaitsenizyarın gelmek istiyoruz.” dedi. Çok heyecanlanmıştım. Kaldığınız oteli söyleyinsizi oradan alalım dediysem de gece rahatsızlık vermek istemediklerinibelirttiler. Sabah erkenden kaldıkları otelden kendilerini almaya gittik.Resepsiyonda beklerken birden elinde papatyaları ile Mehmet’i gördüm. Yıllaröncesindeki gibi pırıl pırıl tertemiz papatyalar.. Bu defa gözyaşlarımıza hakimolamadık. Nevin de değişmemişti. Aynı enerjiyle kucaklaştık. Mehmet’e tıpatıpbenzeyen bir çocuk bana bakıyordu. “Sırada ben varım” der gibi..Nevin “OğlumuzTuğberk öğretmenim.” dedi. Duygusallığımız daha da yoğunlaşmıştı. Gözlerbirbirimizin üzerinde geziniyordu. Ne kadar çok soru vardı sorulacak.. Sustuk..Tuğberk çok tatlı bir çocuktu. Sürekli öpmek istiyordum. Yanakları tombul, misgibi kokuyordu.

 Nevin ve Mehmet tüm sınıf arkadaşlarıylagörüşüyorlardı. Öğrencilerimin çoğu okuluna devam etmiş başarılı olmuşlardı. Bubeni ayrıca mutlu etti. Tuğberk cin gibiydi. Acaba bir problem var mı diye içimiçimi yiyordu. Nevin kulağıma eğilip “ Merak etmeyin Tuğberk tüm kontrollerden geçti. Her şey normal. Aksi olsaydıbile bu defa daha gülü bir kadro ile yanında olacaktık.”dedi. Toprak ağabeylikyaparak Tuğberk’e kahvaltısında yardım ediyor, bizimkiler de koyu sohbetedalmışlar İzmir’in güzelliklerinden konuşuyorlardı. Nevin bana döndü ve “Sizingibi olacağım. Öğrencilerimin her türlü eğitim ve öğretiminde yanında olacağım.Her şey için size minnettarım öğretmenim.” dedi.,

 Birine “ Başaramazsın!” denilmediği sürecebaşarılı olacağını, nereden başlanırsa başlansın geç kalınmadığını, yanlışgiden bir şey varsa “Dur!” diyebilmeyi, hepimizin kişi değil “birey”olduğumuzu, “ben” diyebilmeyi, diyemeyene dedirtmeyi öğrendim.

 Uğraş ve mücadele sonunda kazanılmayacak savaş olmadığını, hepimizindiğerinden alması gereken dersler olduğunu, kimseyi ötelemeden içimize dahiledebileceğimizi öğrendim.

 Engel beyinde..!!
 Çünkü bilemeyiz ki engelin hedefi şu an kime..??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder